Türkiye’nin Gıda Sistemi ve İstanbul’un Tedarik Zinciri

Yalçın Soysevinç
Tarih 10 Aralık 2019, 19:40

Türkiye’nin Gıda Sistemi ve İstanbul’un Tedarik Zinciri

 

Mersinde 50 kuruşa toplanan mandalinayı 3 tl ye 1 tl ye tarlada satılan domatesi 3.5 tl ye, 1.5 tl lik kerevizi 5 tl ye almak zorunda kalıyoruz bu insafsız çark geçen yıl iyice dikkat çekmeye başladı.


Bu yıl da sebze meyve fiyatlarında yazın izafi bir düşüş görsek de kışa yaklaştığımız şu günlerde yine gıda fiyatları yukarılara çıktı.

Benim önerim şehre yakın kent bahçeleri kurulmalı, köylü ürününü şehirde direk satabilmeli, mahalli bostanlar artırılmalı ve şehir çevresinde tarım alanları kesinlikle imara açılmamalı.

Tarım ile ilgili öneriler çok ama bunlar yıllardır yapılmadı ve yapılmıyor, örneğin miras yolu ile 10.000 metrekare den aşağı tarım alanları bölünemiyor , ama ortaklar birbirine bu alanları kullandırmıyor da köylerde pek çok tarla bomboş duruyor.


Greenpeace Akdeniz İstanbul ile ilgili bir rapor paylaştı bende size paylaşayım öneriler önemli dikkate değer yetkililerinde ilgisini çeker umarım.


“Türkiye’nin Gıda Sistemi ve İstanbul’un Tedarik Zinciri” başlıklı rapor, bugün tarım ve gıda alanında karşılaştığımız temel eğilimler ve sorunları anlatıyor ve çözüm önerileri sunuyor.


Raporda öne çıkan bulgular şöyle: 

  • Dünyada kentlerde yaşayan insan oranı artıyor buna karşın ekilebilir tarım alanları hızla azalıyor. 
  • “Monokültür” denen mevcut tarım sistemi toplam sera gazı salımlarının yüzde 25-30’undan sorumlu. Ve bir avuç şirket pestisit, gübre, tohum satışı gibi alanlarda dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 70’ini kontrol ediyor. 
  • Tohum alanında en büyük dört şirket, dünya pazarının yüzde 67’sini, pestisit alanında en büyük dört şirket de dünya pazarının yüzde 70’ini kontrol ediyor. Bu piyasa koşullarında üreticiler ve çokuluslu şirketler arasındaki eşitsiz güç ilişkisi, üreticilerin kontrolünü tamamen kaybetmesine neden oluyor.
  • Kimyasal madde (pestisit) kullanımı üreticileri bir çıkmaza sokuyor. “Pestisit çarkı” sonucu kullanılan kimyasallara böceklerin ve yabani otlar direnç geliştiriyor ve pestisitler zamanla etkilerini yitiriyor, bu kez daha güçlü, daha fazla miktarda pestisit kullanılıyor.
  • Tarımsal girdilerde nitrojen ve fosfor kullanımının artmasına bağlı olarak nehirlere, ırmaklara ve yer altı sularına sızan nitrojen ve fosfat (ötrofikasyon) denizlere ulaşıyor, ölü bölgelerin oluşmasına katkıda bulunuyor. 
  • Dünya nüfusunu doyurmak için üretim artırmalı deniyor ancak sera gazı emisyonları, su kaynaklarının kirletilmesi, biyoçeşitlilikteki kayıplar, toprak kaybı ve halk sağlığına ilişkin riskler göz ardı ediliyor. Önemli olanın adil dağılımın sağlanması, israfın ortadan kaldırılması ve verimin artırılması olduğu unutuluyor.
  • Hayatın bu kadar farklı alanına değen tarım ve gıda sistemi için bütüncül bir bakış açısı gerekiyor. Çözüm ise Greenpeace’in bir diğer raporunda yedi temel ilke ile tanımladığı Ekolojik Tarım modeli. 
  • Türkiye’de de tarım sürekli geriliyor. Tarım alanları azalıyor, tarım istihdamı hızla düşüyor, borç sarmalındaki üreticiler üretimi bırakıyor. 
  • Doğanın ve dolayısıyla tarımsal üretimin içinde barındırdığı belirsizlikleri ve riskleri göğüsleyen üreticiler, giderek artan bir biçimde finans kaynaklarına bağımlı hale geliyor. 
  • Örneğin TC Merkez Bankası’nın araştırmasına göre 1 TL’ye üreticisinden satın alınan domatesin fiyatının halde 1,45 TL’ye, pazarda 2,22 TL’ye, markette ise 2,91 TL’ye çıktığı görülebiliyor. Dolayısıyla, domatese markette ödenen ücretin yalnızca yüzde 34’ü üreticinin payını oluşturuyor. Üreticisinden doğrudan satın alıp tüketiciye tedarik eden süpermarketler, fiyatları pazarlardan daha yukarıda belirleyip, kârlılıklarını artırıyorlar.
  • Çiftçiler, kentin pazarlarının talepleri ve çıkarları doğrultusunda toprağı işleyerek girdi üreten taşeronlara dönüştü. Tarımsal girdi fiyatlarındaki artışı ürünlerinin satış fiyatına yansıtamayan üreticilerin kârlılığı sürekli düştüğü için üretimden vazgeçme raddesine geliyorlar. 
  • Dünyanın beşinci büyük metropolü İstanbul’un zaten sınırlı olan tarım alanları kontrolsüz inşaatlarla iyice tehdit altında. 
  • İstanbul tedarik zincirinin üç temel sorunu var: yetersiz altyapı, ekolojik etki ve aktörler arasında güç dengesizliği. Özellikle küçük esnaf zincir marketler karşısında gittikçe güçsüzleşiyor.
  • İstanbul’daki iki temel hal şehrin meyve sebze tüketiminin yaklaşık yüzde 40’ını karşılıyor. 2018 yılı içinde Bayrampaşa ve Ataşehir haline Türkiye’nin farklı şehirlerinden gelen ürünlerin taşımacılığı için 2018 yılında toplam yaklaşık 100 kiloton CO2 salındı. Bu rakam 17 bin 439 evin bir yıllık elektrik tüketimine tekabül etmektedir.
  • Bu uzun tedarik zinciri iki temel soruna neden oluyor. Birincisi yolun uzunluğu ve depolama eksikliklerinden ötürü çok ciddi gıda israfı ve zayiatı yaşanıyor, ikincisi nakliyeden ötürü yüksek miktarda karbon salımına neden oluyor. Bu iki sorun da doğrudan iklim krizini tetikliyor. 
  • Çözümün ise en başında üretici ve tüketiciyi doğrudan buluşturan üretici pazarları geliyor. 

 

Bu haber 772 defa okunmuştur.
Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
YAZARIN DİĞER YAZILARI