Çengelköy ve Beylerbeyi sinemaları

Çengelköy ve Beylerbeyi sinemaları

Tarih 17 Ekim 2018, 12:14 YazdırBu haberi yazdır

ÇENGELKÖY'LÜ BİR SİNEMA TUTKUNU TURAN TOGAR...

ÇENGELKÖY'LÜ BİR SİNEMA TUTKUNU TURAN TOGAR...


Sevgili Çengelköy bu ay'da gazetemizde yine beraberiz, bu yazımızda sizlere Kemalettin Tuğcu'nun yeğeni Nemika Tuğcu'nun kaleminden, Türkiye ve İstanbul'un sinema tarihi ile ilgili bilgileri ve hem eski  Çengelköy  yazlık bahçe sinemalarını, hem de bu sinemalardan birinin sahibi, eski Çengelköylü merhum Turhan Togar ağabeyimizin sinema ve sinemacılık tutkusu'nun hikayesini sunuyoruz. Bu arada Sn. Nemika Tuğcu'nun biyografisini de hep beraber okuyacağız.


"Nemika Tuğcu, 1946 yılında doğdu. Çocukluğu kitap okuyarak, büyüklerin dünyasını tanımaya, anlamaya çalışarak geçti.

Kandilli Kız Lisesi’ni bitirdikten sonra çalışma hayatı başladı.

Gazete ve dergilerde, reklam şirketlerinde, TRT’de, yayınevlerinde editör, redaktör, yayın koordinatörü olarak çalıştı.  Öyküler yazdı. Dergilerde atölye, yazı ve röportajlarıyla yer aldı.

Türkiye’de çocuklar için çok sayıda kitap yayınlayan bir yazarın, amcası  Kemalettin Tuğcu’nun yaşamöyküsü olan   “Sırça Köşkün Masalcısı “ adlı biyografi çalışmasını yazdı ve onu tanıtmak için çocuklarla buluştuğunda, çocuklar için yazmaya karar verdi. Türkiye’nin doğusundan batısına pek çok ildeki okullarda gerçekleştirdiği buluşmalarda, çocukların dünyalarına biraz daha yakınlaştı. Bazılarıyla mektup arkadaşlığı yaparak özlemlerini, kırgınlıklarını paylaştı.

Elişi Fotoğraflar öykü kitabı; çocuklar için Tevfik Fikret/Türk Aydınlanmasının Öncüsü, Minik, Sebzeler Kraliçesi Fasulye adlı çocuk kitapları yayınlanan Nemika Tuğcu halen editörlük yapmakta".


ÇENGELKÖY'LÜ BİR SİNEMA TUTKUNU TURAN TOGAR...


"Adına 7. sanat dediğimiz sinema, Türkiye'ye ne zaman geldi, ilk sinema filmi ne zaman oynatıldı, kesin bir bilgi yok sanırım. O yıllardaki adıyla Sinematograf 22 Aralık 1895'de Paris'te Grand Cafe'de Lumiere kardeşlerin düzenlediği bir gösteriyle ortaya çıkıyor.

2. Abdülhamit'in kızlarından Ayşe Osmanoğlu'nun anılarında Bertdand adında bir Fransız’ın sarayda yaptığı bir gösteriden söz edildiğine göre sinematoraf 1896'nın sonları ya da 1897'nin başlarında saraya giriyor. Osmanlı ile tanışıyor ilkin.

Aynı yıllarda İstanbul'da Galatasaray'daki Sponeck Birahanesi'nin salonunda halka açık bir gösteriye katılan Ercüment Eknem Talu, Lumiere kardeşlerin olay yaratan, seyirciyi dehşete düşüren "Bir Trenin La Ciotat Garına Girişi" adlı filmi için bakın neler yazıyor; "Avrupa'nın bir yerinde bir istasyon, bacasından fosur fosur kara dumanlar savuran bir lokomotif, peşinde takılı vagonlar duruyor. Rıhtım üzerinde telaşlı telaşlı insanlar gidip geliyor. Amma ne gidiş geliş! Hepsini sara nöbetine tutulmuş sanırsınız. Hareketler öyle hızlı,  ölçüsüz ve acayip ki...

Tren kalktı, bittabi sessiz sedasız. Aman yarabbi! Üstümüze doğru geliyor zindan gibi salonun içinde kımıldamalar oldu. Trenin perdeden fırlayıp seyircileri çiğnemesinden korkanlar ihtiyaten yerlerini terk ettiler galiba. Hani ben de korkmadım değil; lakin merak galip gelip beni iskemleye mıhladı. Bereket versin ki tren çabuk geçti... gitti."

Bu ilk gösterileri düzenleyen Polonyalı bir Romanya Yahudisi Sigmund Weinberg. Aslında fotoğrafçı olup sinemayla da ilgilenen Weinberg tarafından düzenlenen bu gösterinin ilanı da şöyle;

"SPONECK SALONU Galatasaray Karşısı Birinci Kat. Canlı Fotoğraf Doğal Büyüklükte Hareketli Gösterim Tüm Paris'i Çeken Sahne Ve Şaşıtıcı Gösteri İstanbul'da (Constantinople) İlk Kez Her Akşam 5.30 - 6.30 - 8.30 ve 9.30'da Pazar ve Cuma Günleri Matine"...

Şehzadebaşı'nda ki Ferah Tiyatrosu'na ait bir ilanda ise "Benliyan Topluluğunun (Milli Kumpanyası) ve Yeni Osmanlı Tiyatrosu'nun gösterisine ek olarak, Bahr-i münceminden bir manzara-i lâtife, Bir Damadın Sergüzeşti, Rigaden ve İmzasız Mektup, Boireau'nun Şıklığı, Litte Moritz Sevdada" adlı Pathe yapımı filmler gösteriliyor.

Gazeteci yazar, Rakım Çalapala'ya göre İstanbul'daki ilk sürekli sinema salonu 1908 yılında Weinberg, Tepebaşı'ndaki sonradan Şehir Tiyatroları komedi bölümün de bulunduğu Pathe sineması'dır. Bugün bu salonlar yok ama yeni sinema salonları var, sinema, sinematograftan bugüne çok yol kat etti. Türk filmleri uluslararası yarışmalarda ödüller aldı, almakta.

Kaynakça: Sinema ve Çağımız / Atilla Dorsay / Hil Yayınları.

Benim en çok özlediğim yazlık sinemalar. Uzun yıllar önce kapanan bu sinemalar boğaz'ın iki yakasında, Kadıköy'de, Adalarda, Bakırköy'de hemen hemen İstanbul'un her yanında vardı. Bulunduğu semtin "gece hayatı"ydı. Sinema, o köyün insanlarının birlikte eğlencesiydi. Üsküdar'da, Kuzgıncuk'ta, Beylerbeyin'de  ve Çengelköy'de, Anadoluhisarın'da, Kanlıca'da, Paşabahçe'de, Beykoz'da, yazlık sinema keyfini bilenler  vardır mutlaka.

İlkbahar'dan yaz'a çıkarken başlar, sonbahar'da biterdi yazlık sinema keyfimiz. Yazlık sinemalar, başka bir adla Bahçe Sinemaları çocukluğumun, gençliğimin güzel anılarını taşıyan bir parçası olarak durur hâlâ bende. Ben 1951 yılında Çengelköy'de açılan Yeni Sinema'nın sahibini, bir sinema tutkunu, Çengelköylü bir "beyefendi"yi, Turan Togar'ı anlatmak istiyorum size.

Turan Bey, altı yaşlarındayken başlar sinema tutkusu. İstanbul'da Şehzadebaşı'nda Ferah, Milli, Hilal ve Turan sinemalarındaki filmleri izler. Otuzaltı kısım tekmili birden! Turan Sinemasın'da Naşit Özcan gündüzleri sinema filmleri oynatır, geceleri de oyunlarını sahnelermiş. Turan Togar bu oyunları da filmleri de izler.

Sesli film dönemi başlamamıştır daha, bir madam perdenin önünde piyano çalarak film müziği yapar; sonraki yıllarda filmin müziği ve seslendirmesi plaklardan dinletilir seyirciye.

"Bazen plaktaki konuşma gecikir, perdede kadın oyuncu konuşuyorken erkeğin sözlerini duyarız ya da tersi olur," diye anlatıyor Turan Bey ve devam ediyor; "Ses kaymasının nedeni, film, ayrı şeritte sessiz oynarken, ses plağı çalışır. O arada film şeridi koparsa, birbirine yapıştırmak için iki uçtan biraz kesmek ve onları asetonla yapıştırmak gerekir. Kesilen bölümler, yani bazı sahneler yok olur, fakat ses plağı sabit olduğundan kayma meydana gelir."

Turan Bey, İstanbul Erkek Lisesi'ni bitirince Hukuk Fakültesine yazılır. Derslere devam eder ama filmleri de kaçırmaz. Son sınıfta 'üssü mizan'dan yarım not eksik alınca çok üzülür, eve gelip bütün kitaplarını yakar ve askere gider.

Askerden döndüğünde Anadolu Sigorta Şirket'nde çalışmaya başlar, bir yandan da Sanat Tarihi okumak için Edebiyat Fakültesi'ne yazılır. Sinema tutkusu hâlâ devam etmektedir. Dördüncü sınıfa kadar güzel güzel okur ama o yıl öğrencilere eski yazı öğrenmek mecburiyeti getirilince okulu bırakır ve 2. kez askere gider.

Askerden döndüğünde Haver Laboratuvarı'na muhasebeci olarak girer ve Coğrafya Fakültesine devam etmeye başlar. Üçüncü fakülte serüveni başlamıştır. Sinema merakı daha doğrusu tutkusu yine her şeyin önündedir. İşinden ve okulundan fırsat bulunca soluğu sinemada alıyordur. Günde iki, üç film izlediği olur.

Coğrafya fakültesindeki serüveni de uzun sürmez. İlkokul öğrencileri gibi harita çizmekten hoşlanmadığı için 4. sömestride okulu bırakır.

1949 yılında, Turan Togar Anadolu Sigorta Şirketi'nde Hasılat şefi olarak görev alır. Beylerbeyi'nden arkadaşı Mahmut Bey'in Sirkeci'de, Sinema ve Fotoğraf makineleri ve 8.16 mm.lik film kiralama adında bir film şirketi vardır. Mahmut Bey, Türkiye'ye ilk kez üç adet, sesli, gezici film oynatma makinesi getirir. Carpenter marka film oynatma makinelerini gören Turan Bey, deli'ye döner. Ayda 30 lira taksitle 600 liraya alınır makine.

Sonrasını kızı İnci Samanlıoğlu Hanım anlatıyor: "Bu makine, önceleri ailece bizim ve komşularımızın mutluluğu oldu. Kelebekli köşkün üst katında aşağı yukarı yirmi metre uzunluğundaki sofada biz çocuklar, haftada bir ya da iki gün, büyük bir sevinçle, aklımızca bir sinema salonu kurardık. Evdeki tüm sandalye ve minderler sofaya taşınır, başlama saati gelince de sözde açılış müziği yaparak herkesi toplardık. Lorel Hardi, Üç Ahpap Çavuşlar, Arşak Palabıyıkyan, Şarlo, gibi ölmez komedilerle kahkahaya boğulurduk."

İşte o günlerde ilkokullarda sinema oynatılması için teklifler gelir Turan Bey'e. O günkü adıyla Maarif Vekaleti, bugünkü adıyla Milli Eğitim Bakanlığı, kendilerinin yaptığı belgesele öncelik vermek koşuluyla okullarda sinema gösterimine izin verir. Belgeseller, Bakanlığın Sirkeci'deki bürosundan temin edilir. Çengelköy, Kuzguncuk, Paşabahçe gibi Boğaziçi köylerinin ilkokullarında haftada 1 gün film gösterilir.

Okul gösterilerine ilişkin bir anısını anlatıyor Turan Bey; "Çengelköy İlkokulu'nda salondaki tüm hazırlıklar tamamlanmış, öğrenciler yerlerine oturmuş, film başlamak üzere. Okulun en sevilen bir o kadar da korkulan öğretmeni, bana da öğretmenlik yapmış olan Hulusi Bey, (öğrencilerin ona taktıkları adla aksi Hulusi Bey) bana sorardı; 'Herkes biletlerini aldı mı, Turan?' Evet, derim ben. 'Dur bakalım, bir de ben sorayım bakayım' der. O gür sesi ile haykırır: 'Herkes biletini aldı mı?' Salonun yarısı boşalır...

Gezici film makinesi ile o zamanlar sünnet düğünlerine, nişanlara, doğum günlerine, özel günlere film götürürmüş Turan Bey ve azımsanmayacak paralar kazanmış.

Gelelim bahçe sinemalarına; Çengelköy'deki Yeşil Park Gazinosu'nu yazları Çengelköy'de oturan Niko adında bir Rum çalıştırır. Niko'nun Heybeliada'da Ayyıldız Sineması da vardır. 1951 yazında Yeşil Park'ı Turan Bey satın alır ve Yeni Sinema'yı açar. "Çok daha önceleri Beylerbeyi'nde Muhsin'in sineması vardı," diye anlatıyor Turan Bey: "Muhsin Bey'in sineması deniz kenarında, Milli Emlak Vergi Dairesi bahçesinde kuruluydu. Bu bina daha sonra Hakkı Fişek adlı biri tarafından satın alınıp, oyuncak mantar tabancaları, mantar ve maytap üreten bir imalathane oldu. Ama bu imalathanenin bahçesinde her yaz sinema oynatılırdı.

Ne kadar acıdır, bir gün bina infilak etti, bütün işçiler denize döküldü, bir çok işçi öldü, bu arada Hakkı  Fişek de hayatını kaybetti. Muhsin Bey, sinemasını Beylerbeyi vapur iskelesinin karşısındaki boş arsaya taşıdı. Daha sonra bu sinemayı Sadi Tek, Muhsin Bey'in ailesinden kiraladı ve üç yıl çalıştırdı."

Sonra da bütün yazlık sinemaların kaderini paylaşmış Muhsin Bey'in sineması:  Kapanmış. Yeni sinema öncekilere benzemez. Turan Bey, yağmur yağdığında seyirci ıslanmasın diye üstüne tente yaptırır. İsterse dışarıda şakır şakır yağmur yağsın, seyirci ıslanmaz. Bazen filmin en heyecanlı yerinde perdenin arkasından ışıl ışıl bir vapur geçer.

Yeni Sinema'yı kızı İnci Samanlıoğlu Hanım çok güzel anlatıyor: "Deniz kenarındaki sinemanın kışlık sinemalarda olduğu gibi kırmızı, harikulade güzel bir perdesi vardı. Film başlarken güzel bir müzik  çalar, geç kalanlar müziği duyar duymaz koştururlardı. Işıklar yavaş yavaş kararır, perde ağır ağır iki yana açılır, biterken de tam tersi olurdu. Bu perde sistemi Türkiye'de hiçbir yazlık sinemada yoktu. Bizde olmasının nedeni de aynı zamanda tiyatro sahnesi olarak inşa edilmiş olmasındandı."

Sinemanın gişesi saat 19.00'da açılır, 20.00'de biletler biter. Haftada iki gün yerli, iki gün de yabancı filmler oynatılır. 1959 yılına kadar böyle devam eder.

Yalnızca sinema değil, tiyatro gösterileri de yapılır burada. Orhan Erçin, Vahi Öz, Sadi Tek, Tevfik İnce, İsmail Dümbüllü, Burhanettin Tepsi kumpanyaları oyunlarını sergiler. Oyun öncesi hokkabaz ve dansöz de vardır. Ses sanatçıları da konserler verirler burada. Zehra Bilir, Müzeyyen Senar,  gazeteci Savaş Ay'ın annesi Şükran Ay, yaz gecelerine renk katmışlar. Turan Bey, o sinemada her yıl semtin fakir çocuklarına bedava sünnet düğünü de yapar. Pazar günleri danslı çay partileri de düzenler Turan Bey.

1959 yılına kadar devam eden Çengelköy'ün gece eğlenceleri o yıl biter. Turan Bey sinemayı kapatır. Sinemayı kapatmak, sinema tutkusunun bittiği anlamına gelmesin. Aynı yıl, bugün Şok marketin bulunduğu yerde yeni bir sinama açar Turan Togar. Öndeki 4 sıra 35 kuruş, arka sıralar 75 kuruştur. Yine haftada iki gün yerli, iki gün de yabancı filmler Oynatır. 1975 yılına kadar bu böyle devam eder. O yıl bahçenin sahibi inşaat yaptırmak isteyince Turan Bey, son gösteride izleyicilere sinemayı kapatmak mecburiyetinde olduğunu söyleyerek özür diler. Evet, o yıllarda seyirci ciddiye alınır, seyirciye karşı sorumluluk duyulurdu.

Sinemalar kapatmıştı Turan Bey ama filmlerle işi bitmemiş. Altı yaşında başlayan tutkusu yaşamında eşlik etti ona. 1974 yılında kendi film şirketini yani Togar Film'i kurdu. 1995 yılına kadar pek çok sinemaya film kiraladı. Çengelköy'ün bir başka bahçe sineması 1971 yılında Ferhat Nasır Bey'in açtığı Nur Sinemasıydı. İşletmeciliğini eski Çengelköylü Sabahattin Bey yapardı. Açılış müziğini duyduğumuzda koşa koşa  gittiğimiz Nur Sinemasında bugün artık klasikler arasında yerini almışi birbirinden güzel filmleri izlerdik. Brigitte Bardotları, Alain Delonları, Nathalie Woodları ve pek çok önemli yönetmeni tanıdık. Nur Sineması 1977'de kapandı...

Bahçe sinemaları semt halkının bir arada eğlendiği, gösterileri izlediği, görüştüğü bir yerdi. O gece sinemaya gelmeyen aile merak edilirdi. Herkesin katıldığı ortak eğlencelerdi yazlık sinemalar. Televizyon yoktu henüz. Hava kararınca herkes evine çekilmiyordu. Kapılarımız çoğunluk kilitsizdi. Kapkaç yoktu. Taciz, laf atma, rahatsız etme gibi olaylarda semtin delikanlıları gereğini yapardı. Hem de dövüp sövmeden, yaralamadan. Genç bir kız tek başına bahçe sinemasına gidip film izler, evine dönebilirdi. Milliyetinden dolayı kimse kimseyi aşağılamazdı. Ekmekçimiz Ermeni, komşularımız Rum du. Milli bayramlarımızı bir arada kutlardık, dini bayramlarımızda çikolatalarını alıp bizi tebrike gelirlerdi. Köylülerimiz akrabalarımız kadar yakındı ve herkes birbirinin yardımına koşardı.

Turan Bey, eski Çengelköy'ü, çocukluğumu, gençliğimi anımsattı bana. Kendisine Allah'dan rahmet, eşi Şule hanıma, kızı İnci Samanlıoğlu Hanıma sağlıklar ve torunu Funda'ya başarılar diliyorum".

Nemika Tuğcu

Sevgili Çengelköy, ben ve arkadaşlarım, Turan Togar'ın şimdiki 'Şok AVM'nin olduğu yerde açtığı 'Yeni Sinema'nın bahçesin de ve önünde sabahtan akşam film bitene kadar oturur, sohbet eder ve eğleşirdik. Yeni Sinema'nın makinisti Haluk Erözcan ağabeyimizdi, sinemanın büfesini ise, Tarık ve amcaoğlu Faruk Erözcan ağabeylerimiz işletirlerdi. Bizler gündüzleri uzun bir huni şeklinde ve çinko'dan yapılmış boru ile, mahalle,mahalle dolaşıp,"Buu akşaammm Yeniii Sineemaadaaa, Türkan Şoray ve Kartal Tibet'in oynaadıığııı, .... isimliii filmmm oyynaatıılaacaaakkk, duuyyduuk, duuyymaadıııkkk deemeeeyiinn" diye bağırırdık.

Bazen Turan ağabey bizi eski filmi değiştirip, yeni film almak için Beyoğlu Yeşilçam sokağında ki film  firmalarına gönderirdi. Biz eski filmi verir ve yeni filmin kopyasının sarılmasını beklerken (en az yarım saat), doğru Yeşilçam sokağında ki figüranlar kahvesinin camına koşar (yaşımız küçük içeri almazlar), içeride perişan, aç ve sefil, 'film gelse de oynasam' dercesine bekleyen figüranları izlerdik. Bazen son model bir araba gelir ve arabadan bir star sinema sanatçısı çıkardı ve bizler onu hayranlıkla izlerdik izlemesine de, Çengelköy'e geldiğimizde de, makinisti Haluk ağabeyden fırçayı da yerdik. Akşamları da sinemada gazoz satardık. Varsın, olsun fırça da yesek, hâlâ içimi titreten çok güzel günlerdi...

Sevgili Çengelköy, eski Çengelköylü yazar, Nemika Tuğcu hanımefendiden, hem eski Çengelköy'ün eğlence ve sosyal yaşamını, hem de Türkiye ve İstanbul'un sinema tarihi ile ilgili bilgiler öğrendik. Önümüzdeki yazımızda yine Sn. Nemika Tuğcu'nun kaleminden, Türk Çocuk Romanlarının unutulmaz duayeni, Kemalettin Tuğcu'nun hayatı hakkında ki bilgileri hep beraber okuyacağız. Sağlıkla kalınız...

Tunacan

Hüseyin A. Tuna

Bu haber 3068 defa okunmuştur.
Facebook  Twitter  FriendFeed  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
DİĞER HABERLER